26 Ekim 2013 Cumartesi

KUŞLAR GİBİ-Twitter üzerinden sosyal medya algısı

  Ötücü kuşlara (ingilizce'de) 'twitter' deniyor.Kuşların hayatını gözleyen uzmanlara göre,ötmenin kuşlar için hayati iki işlevi var.Birbirleriyle bağlantıda kalmayı sağlıyor ve kendi bölgelerini başka kuşların ihlalinden koruyor.Kuşların ötüşü bundan başka anlam taşımıyor,dolayısıyla içerik anlamsız sayılıyor.İşe yarayan tek şey çıkarılan ve duyulabilen o tanıdık ses.
  2006 yılında henüz öğrenciyken internette 'twitter' ı kuran Jack Dorsey'in kuşlara özgü bu yüz milyonlarca öncesine dayananalışkanlıktan esinlenip esinlenmediğini bilmiyorum.Ancak bu sitenin aylık 55 milyon ziyaretçisi bilerek ya da bilmeyerek bu alışkanlığı sürdürüyor.Twitter'ın yöneticileri ''Twitter'ın dostlar,aileler ve iş arkadaşlarının, 'ne yapıyorsun?' gibi basit bir soruya hızlı ve sık yanıt vererek iletişim kurup bağlantıda kalmalarını sağlayan bir hizmet'' olduğunu belirterek yeni kullanıcıları mevcut kullanıcılar(ben de bunlardan biriyim) ordusuna davet ve teşvik  ediyorlar.bildiğiniz gibi cevaplar sadece hızlı ve sık değil aynı zamanda hazmı kolay,derli toplu ve kısa olmalı(tıpkı kuş ötüşü gibi),140 karakteri geçmemeli.Doayısıyla ötülen eylem 'peynirli pizza yiyorum' , 'uykum geldi' , ' ölesiye sıkılıyorum' veya 'camdan bakıyorum' gibi cümlelerim ötesine gidemez.Bu usül sayesinde eylemlerimizin nedenini,maksadını ve onlara eşlik eden duygularımızı ifade etmekteki kronik hatta utanç verici suskunluğumuz ve beceriksizliğimiz bir handikap olmaktan çıkıp erdem haline geldi.Bizden bir farkı olmayan herkese ve bize şu veya bu anda ne yaptığımızı bilmemizin ve başkalırına bildirmemizin önemli olduğu söylendi ve biz de inandık.En önemli mesele göz önünde olmak.Neden yaptığımızın ve ne düşündüğümüzün önemi yok.
  Yüz yüze ilişkinin yerini ekrandan ekrana ilişki alınca temasa geçen şeyler yüzeyler oluyor.Bunun sonucundaysa insani temastaki içtenlik,derinlik ve süreklilik zarar gördü.
  Daha hızlı, daha kolay ve tasasız bağlantıların destekçileri ve ateşli taraftarları,bizleri kazanımların kayıpları telafi ettiğine ikna etmeye çalışıyor.Örneğin 'faydalar' başlığı altında Wikipedia'dan öğrendiğimize göre 2008 bombay saldırılarında trajedi gözler önüne seriliyor.Görgü tanıklarının her 5 saniyede 80 twitt attıkları ve bu sayede olay yerindeki ölü ve yaralı listesinin çıkarılmasında büyük fayda sağlandı.Ocak 2009'da US Airways 1549 sefer sayılı uçak kalkıştan kısa bir süre sonra bi r kuş sürüsün ün içinde kalarak Hudson nehrine iniş yapmak zorunda kalmıştı. Düşen uçağın tahliyesi sürerken yolculardan James Krums  merkez medya olay yerine varmadan fotoğrafları çekip TwitPic'e yükledi.Fakat bu gibi vakıaları yorumlamak,hüsrana uğramış milyonlarca kaybedenin hiç lafını etmeden zaman zaman kazanan bir kaç talihliyi göstererek müstakbel piyango bileti alıvılarını,bilet almanın genelde işe yaradığına inandırma gayretkeşliğini andırıyor.Kabul edelim : İnsanların iletişiminde değişen teknolojilerin etkisi,kayıplar ulusallaştırılırken kazançların özelleştirilme eğiliminde olduğu,banka güdümlü ekonomilerin başarılarına benziyor.
  Yine de Twitter'ı kullanmanın daha farklı,daha genel bir yararı var.Asıl cazibesi buran geliyor olabilir.Descartes'in ünlü varoluş teoremi 'düşünüyorum o halde varım' ın yerini kitle iletişiminden ibaret çağımıza uygun bir şekilde güncellenmiş hali almış : 'görülüyorum(ötüyorum) o halde varım' .Ünlüler buna bir örnek.Yaptıklarının içerik ve öneminden çok o şeyi yapmaları ve orda oldukları bilinmeleri yeterli.Bu kadar çok insanın onları takip etmesinin,adımlarını izlemesinin bir hikmeti olmalı değil mi? Bu kadar çok insan aynı anda yanılıyor olamaz! Burada aslında Daniel Boorstin'in unutulmaz sözü durumu özetliyor : '' Çok tanınmasıyla tanınan kişi şöhrettir.''
  Sonuç mu? Ne kadar sık ötersem ve öttüğüm ne kadar çok insan tarafından görülüp ziyaret edilirse,çok tanınanlar safına katılma şansım o kadar artar.Ünlüler örneğindeki gibi ne hakkında öttüğüm gerçekten önemsizdir.
  Önemsenmenin görülmekten geçtiğine inanmayı bellemiş ama yine de insanları 'görülen ve  görülmeyen' diye birbirinden ayırmaya  devam  etmiş o az sayıdaki ünlü insan için renk renk magazin dergileri ve haberleri ne sağlıyorsa , biz sıradan insanlar için de Twitter bunu sağlamaya devam ediyor.Sokak alışverişine mahkum bizler için twitter,özel butiklere ulaşamamanın yarattığı kırıklığı biraz olsun dindirir. '' Görüyorum o halde varsınız '' .
  

17 Ekim 2013 Perşembe

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ ve İSLAM


REFORMLAR paketinin içinden Sünnî çoğunluğun din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti konusunda ümit ve temenni ettiğim maddeler çıkmadı.
*Cumhuriyetin ilk yıllarında kapatılmış olan İslam Medreselerinin tekrar açılması. Medreselerin kapatılması insan haklarına, millî kimliğe, millî kültüre, din hürriyetine vurulmuş çok büyük bir darbeydi. Heybeliadada’daki Rum Ortodoks Ruhban Mektebinin açılması planlanıyor da, İslama hizmet edecek ulema ve fukahanın yetişeceği medreselerden niçin hiç söz edilmiyor?
*Tasavvuf tarikatlarının tekrar açılması. Vaktiyle Mason locaları da kapattırılmıştı. Bilahare onlar açıldı ama İslam tekke, zaviye ve dergahları hâlâ kanunla kapalı tutuluyor. Bu büyük bir zulüm değil midir?
*Bin yıllık millî alfabemiz üzerindeki yasakların, Osmanlıca kitap, dergi, gazete çıkartılmasını engelleyen kanunun kaldırılması.
*Şapka Kanunun kaldırılması.
*Diyanetin ya tamamen bağımsız veya özerk hale getirilmesi. Diyanet İşleri Başkanını siyasî iktidarın değil, icazetli Müslüman ulemanın seçmesi.
*Evkaf-ı islamiyenin (İslam vakıflarının) bağımsız veya özerk hale getirilmesi.
*Tevhid-i Tedrisat Kanununun kaldırılması, Müslümanlara Tevhidî eğitim yapacakları bağımsız İslam Mektepleri açma hürriyetinin verilmesi.
*Ayasofyanın, Fatihin vakfiyesine uyularak tekrar cami haline getirilmesi.
*Cuma gününün resmî tatil yapılması. Türkiye Yahudileri cumartesi, Hıristiyanları Pazar günü tatil yapıyorlar da Müslüman çoğunluk niçin Cuma günü tatil yapamayacakmış?
Evet reform paketinde Alevî hakları var da, niçin Sünnî hakları yok?
Ağlamayan çocuğa meme vermezlermiş. On milyonlarca Sünnî haklarını aramıyor, meşru isteklerini bildirmiyor.
Sünnî kesimin çoğunluğu üzerine sanki ölü toprağı serpilmiştir.
Tek bir Ümmet olması gereken Sünniler bin parçaya, hizbe, gruba, sekte, İslamcılığa ayrılmıştır.
Sünnîlerin içine bir sürü casus, ajan, istihbaratçı, provokatör, uyutucu, uyuşturucu, yönlendirici sokulmuştur.
Sünnî çoğunluk, böl parçala hükm et prensibi uyarınca param parça, darmadağınık hale getirilmiştir. Sünnî çoğunluğun ağlayacak, isteyecek, hak arayacak hali bile kalmamıştır.